Kimi filmler vardır gözlerinizden akıttığı yaşlara boğazınızda yarattığı düğümlere rağmen izlemeyi bırakamazsınız. Hatta izledikten sonra da uzun süre aklınızdan çıkaramazsınız. Hayatın içinden olan bu yapımlar hemen hemen hepimizin içindeki hassas noktaları, kabuk bağlayamayan yaraları bulup çıkarır. Buna rağmen kalbimizde apayrı yerleri bulunan bu türün en güzel örneklerini sizlere sunduğumuz bu listeyi okumanızı ve her ihtimale karşı yanınızdan kağıt mendillerinizi eksik etmemenizi öneriyoruz.
Esaretin Bedeli / Shawshank Redemption
İntikam, dram ve gerilim ile dopdolu üstelik 9,3’lük IMDB puanına sahip bir efsane denildiğinde akla ilk gelen film Esaretin Bedeli oluyor. Morgan Freeman ve Tim Robbins’in harika performansı ile izleyicisine tam bir ziyafet sunduğu film yalnızca dram kategorisinin değil aynı zamanda sinemanın da başyapıtları arasında sınıflandırılıyor. Filmdeki Andy karakterinin başına pek çok şey gelmesine, kötü muameleye maruz kalmasına rağmen sakin tavrından ve çizgisinden ödün vermemesi izleyiciye çok ince bir mesaj veriyor ve umudun her zaman var olduğunu hatırlatıyor. Konusu, senaryosu ve izleyicisinde uyandırdığı his bakımından dram türü film sevenlerin bir numarası olan Esaretin Bedeli, vazgeçmemenin ne kadar önemli olduğunu ve gözlerimizin önünde adeta “ben buradayım” diye bağıran şeyleri bazen göremediğimizi bir kez daha hatırlatıyor. IMDB’nin en iyi filmler listesi sıralamasında yıllardır bir numaradaki yerini koruyan Esaretin Bedeli, izleyicisini filmin bir parçası haline getirme konusunda da büyük bir başarı sergiliyor.
Schindler’in Listesi / Schindler’s List
2.Dünya Savaşı’nın gizli kahramanlarından olan Oscar Schindler’in öyküsünün anlatıldığı film, tüm zamanların en iyi filmleri arasında kabul ediliyor. Liam Neeson, Ralph Fiennes, Ben Kingsley gibi başarılı oyuncuların yer aldığı Schindler’in Listesi gerçek olaylara ve gerçek kişilere dayanıyor. Filmin etkileyiciliğini artıran unsurlar arasında yer alan muhteşem müziklerin de hakkını vermek gerekiyor. Gerçekleri bu kadar güzel göstermeyi başaran nadir filmlerden olan Schindler’in Listesi çaresizlik duygusunu da etkileyici bir şekilde yansıtıyor. İçinde Hitler’in ismini bir kez bile geçirmeden yaşanan her şeyin kontrolünün Hitler’in elinde olduğunu anlatabilmek filmin ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. Bu arada belki inanamayacaksınız ama, filme konu olan Oscar Schindler, savaş sonrasında Yahudilere karşı kötü tavırlar sergilemek ve onları köle gibi çalıştırmak gibi suçlamalarla karşı karşıya gelmiş; hayatının geri kalanını saklanarak geçirmek zorunda kalmıştır. Aradan geçen 50 yıldan sonra yaptıklarının değeri anlaşılmış ve Yahudi cemaati tarafından en iyi Alman ilan edilmiştir.
Forrest Gump
1995 yılı En İyi Film Oscarı’nın sahibi olan Forrest Gump, hem hüzünlendiren hem güldüren sahneleri ile izleyicinin kalbinde taht kuruyor. Tom Hanks, son derece zor bir rol olan Forrest rolünün altından başarılı bir şekilde kalkıyor ve bu film ile birlikte adeta efsaneleşiyor. Bir tüyün rüzgarda savruluşu ile başlayan film; bireyin zekasından ve kaderinden bağımsız olarak bir şeyleri gerçekten yapmak istemesi ve bunları yapabilirliği arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor. Hayatın içerisinde yer alan; dürüstlük, aşk, mutluluk, inanç, başarı, sadakat, cesaret, aile ve daha pek çok kavrama yer veren Forrest Gump yalnızca dram türündeki filmlerden hoşlananların değil beyazperdeye gönül vermiş herkesin izlemesi gereken efsanevi filmler arasında yer alıyor. Film “Annem hep şöyle derdi: hayat bir çikolata kutusuna benzer, asla ne tadacağını bilemezsin” repliği ile izleyicilerinin kalbinde kalıcı bir yer edinmeyi başarıyor.
Guguk Kuşu / One Flew Over The Cuckoo’s Nest
1962’de Ken Kesey’in yazdığı klasikleşmiş romandan uyarlanan Guguk Kuşu, hapishaneden kurtulmak için akıl hastası numarası yapan ve daha az güvenlikli bir akıl hastanesine sevk edilen bir mahkumun hikayesini konu alıyor. Tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olduğu şüphe götürmeyen Guguk Kuşu’nda Jack Nicholson’ın sergilediği performans için övgü dolu hiçbir sözcük yeterli gelmiyor. 7 dalda Oscar ödülü sahibi olan film sistem karşıtı bir adamın akıl hastanesine yattıktan sonra nasıl delirdiğini başarı ile anlatıyor ve sonunda izleyicisini şaşkınlığa uğratıyor. Oscar tarihinin en başarılı filmlerinden biri kabul edilen Guguk Kuşu, beş büyükler olarak nitelendirilen ödüllerin hepsini almış olması ile de dikkat çekiyor. İzleyicilerine psikiyatrik tanının geçerliliğini ve yeterliliğini sorgulatan film bireylerle otoriter kurumlar arasındaki ilişkileri de göz alıcı bir şekilde anlatıyor. Ve otoritenin insanlara neler yaptırabileceğini ustalıkla işleyen film; sakin bir şekilde başlayıp eğlenceli bir şekilde devam etmesine rağmen finalini oldukça rahatsız edici bir şekilde yapıyor.
Hayat Güzeldir / La Vita e Bella
Bir babanın çocuğu için yapabileceklerinin yalnızca hayal gücü ile sınırlı olabileceğini 2.Dünya Savaşı’nı fona alarak anlatan Hayat Güzeldir, tek bir sahnesi bile kaçırılmaması gereken filmlerden biri olarak kabul ediliyor. İzleyenleri ilk yarısında gülümseten film, ikinci yarısında ise gözyaşlarına boğuyor. Roberto Benigni’nin sergilediği olağanüstü oyunculuk performansının da göz ardı edilmemesi gereken Hayat Güzeldir, savaşla iç içe olmasına rağmen şiddet dozunu en alt seviyede tutmayı başarıyor. İzleyicilerine her türden duyguyu yaşatma kapasitesine sahip olan film; etkileyici, düşündürücü ve herkesin mutlaka izlemesi gereken bir film olarak beğenilerin odak noktasında olmayı hak ediyor. İnsanı uç noktalara taşıyan Hayat Güzeldir en küçük şeylerle bile mutlu olabileceğini izleyicilerine en güzel şekilde anlatmayı başarıyor.
Leon / Sevginin Gücü
İzleyenlerin boğazında düğümlenmeye neden olan Leon’un başrollerinde Jean Reno ve Natalie Portman yer alıyor. Birbirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyleri olmayan acımasız bir katil ile 12 yaşındaki masum bir kızın öyküsünü izleyiciyi gözyaşları içerisinde bırakacak şekilde anlatan Leon’un yönetmenliğini de Luc Besson yapıyor. Erken olgunlaşmak zorunda kalan bir kız çocuğu ile duygusal anlamda olgunlaşamamış adamın çevresinde şekillenen film, soundtracki ve özellikle filmin finalinde yer alan Sting’in kusursuz eseri Shape Of My Heart ile izleyici üzerinde yarattığı etkiyi artırıyor. Leon baştan sona kadar içerdiği tüm duyguları izleyicisine abartıdan uzak bir şekilde yansıtıyor. Oyuncularının muhteşem performansı kadar senaryonun kusursuzluğu da filmin başarısında rol oynuyor.
Başkalarının Hayatı / Das Leben Das Anderen
19. Avrupa Film Ödülleri’nde en iyi film ödülünü alan Başkalarının Hayatı, soğuk savaş döneminde bir gizli polisin çevresinde gelişen casusluk olaylarını konu alıyor. 1980’lerin Doğu Almanya’sında hakim olan baskıcı sosyalist rejim altında hayatları kesişen insanların hikayesi; özel hayatın gizliliği, başkaldırı, dostluk, vatan sevgisi, politika ve aşk unsurları ile bir arada anlatılıyor. Film romantizm unsurlarını çok baskın hale getirmiyor. Baştan sona ana tema merkezdeymiş gibi görünse de aslında film yan temaları ile de çok güçlü mesajlar iletiyor. Oyuncukların ve senaryonun yanı sıra müziklerin de çok başarılı olduğu film yönetmenin ilk uzun metrajlı film denemesi olması nedeni ile de dikkatleri üzerinde topluyor. İnsanı fark ettirmeden içine çeken ve büyülemeyi başaran Başkalarının Hayatı; her tür ideolojinin, dinin, dilin, ırkın ötesinde ve öncesinde insan olmanın var olduğu gerçeğini izleyicisine hatırlatmayı görev ediniyor.
Cennetin Çocukları / Children Of Heaven
1997 yılı yapımı Cennetin Çocukları, İran sinemasının en başarılı yapımları arasında yer alıyor. Mecid Mecidi’nin yönetmenliğini yaptığı bu etkileyici film, iki kardeşin birbirine olan sevgisinden doğan olağanüstü fedakarlığı duygu sömürüsünden uzak bir tarz ile anlatmayı tercih ediyor. Yürekleri burkan bir yoksulluk hikayesinden çok daha fazlası olmayı başaran Cennetin Çocukları, izleyicisine küçücük bedenlerin ne kadar büyük yürekler taşıyabileceğini kanıtlıyor. Film sona erdikten sonra pek çok kişiyi; sahip oldukları pek çok şeyin birçok başka hayatta ne kadar da lüks sayılabileceği düşüncesi ile baş başa bırakıyor. Naif, içten ve vurucu bir hikayeye tanıklık etmenizi sağlayan Cennetin çocukları en iyi dram filmleri arasında olup sinemaseverlerin kaçırmaması gereken filmlerden biri olarak değerlendiriliyor.
Çingeneler Zamanı / Time Of The Gypsies
Balkan sinemasının efsanevi ismi Emir Kusturica’nın başyapıtları arasında yer alan Çingeneler Zamanı, gelmiş geçmiş en etkileyici yapımlardan biri olarak adlandırılıyor. 1989 yılında Altın Palmiye ödülü kazanan bu başyapıt, dramanın ve hüznün izlerini diğer Kusturica filmlerinin aksine açıkça sergiliyor. Kendi içinde bir ritmi olan film, son derece duygusal bir genç olan Perhan’ın öyküsü etrafında gelişiyor. Emir Kusturica’ya uluslararası şöhretin kapısını aralayan Çingeneler Zamanı, gelmiş geçmiş en özel filmlerden biri sıfatını sonuna kadar hak ediyor. Müzikleri de en az film kadar muhteşem olan film izleyicisini yerle bir edebilme özelliği sayesinde bir anda gözyaşlarına boğulmanıza neden olabiliyor. İnsanın ne zaman ayrı ne zaman yarım olduğunu anlatan Çingeneler Zamanı, her oyuncusunun oynamaktansa içerisinde bulunduğu kültürü canlandırması sonucunda her izleyende bir iz bırakmayı başarıyor. Çingeneler Zamanı, tamamı Çingene dilinde çevrilen ilk film olma özelliğini de taşıyor.
Hücre 7 Mucizesi / Miracle In Cell No.7
İzleyenlerin uzun süre etkisinden çıkamadığı Kore yapımı bu muhteşem film hem komik hem de hüzün dolu olmayı başarıyor. Filmi başlatan avukat Lee Ye Seung’un eski bir dosyayı yeniden açmak istemesi oluyor. İzleyicilerine gözyaşlarına hakim olamayacakları yönünde garanti veren Hücre 7 Mucizesi, içerisindeki tüm karakterler ile birlikte duygusallaşmaya fazlasıyla müsait bir zemin hazırlıyor. Seyirciyi içine çekmeyi başaran nadir filmlerden olan Hücre 7 Mucizesi, ana karakterleri olan zihinsel engelli babaya ve kızına hayat veren oyuncularının performansları ile tüm alkışları hak ediyor. Klişe sayılabilecek bir konuyu anlatan film, izleyiciye duyguları çok başarılı bir şekilde aktarması ve uyandırdığı hisler ile benzerleri arasından kolaylıkla sıyrılabiliyor. Güç ile adalet arasındaki ilişkinin en güzel örneklerinden olan Hücre 7 Mucizesi, her zaman güçlünün koruyucusu ve kollayıcısı olan hukuk sistemine yönelik eleştirel bakışı ile de dikkat çekiyor. En iyi dram filmleri arasında tartışılmaz yeri olan bu filmi eğer hala daha izlemediyseniz izleme listenizdeki tüm filmler arasında önceliği Hücre 7 Mucizesi’ne vermenizi tavsiye ediyoruz.
Hachiko
2009 yapımı film Akita cinsi bir köpeğin sadakati karşısında gözyaşlarınızı tutamamanıza neden oluyor. 1923 – 1934 yılları arasında Japonya’da yaşanmış bir olaydan yola çıkan bu film, insanların yanıtını aramaya hala devam ettiği “sadakat nedir” sorusunun yanıtını insan olmayan bir canlı ile vermeyi başarıyor. En doğru tanımı ile iki arkadaşın hikayesini anlatan Hachiko’yu yalnız ya da yanında rahat rahat ağlayabileceğiniz kişilerle izlemenizi öneriyoruz. Film, insana güveni ve sadakati bir kez daha sorgulatıyor. İzleyicinin yüreğine dokunan bu filmde duygular hep ön planda tutuluyor. İnsani duyguları hatırlatan ve bolca gözyaşı dökmenize neden olacak bu filmi mutlaka izlemenizi öneriyoruz.
Hotel Ruanda / Hotel Rwanda
2004 yılının en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen film, Ruanda’da yaşanan katliamı konu ediniyor. Ruanda’nın en lüks otellerinden birinde yöneticilik yapan Paul Rusesabagine’nin hem ailesini hem de masum insanları bu insanlık dışı katliamdan korumak için verdiği mücadele bu filmi dram türünün en iyi örneklerinden biri haline getiriyor. Filmde, Tutsi ve Hutu halklarına savaştan kaçabilmeleri için otelin kapılarını açan kahramanın gerçek hikayesi anlatılıyor. İnsanların o hep korkulan vahşi hayvanlardan bile daha yırtıcı olma potansiyeline sahip olduğunu gözler önüne seren film, bu yüzyılda yapılan en vahşi katliamı anlatırken izleyicisinin de sanki nefes almasını zorlaştırıyor. Hotel Ruanda, elindeki hikayeyi hiçbir şekilde melodrama kaçmadan anlatıyor.
Milyon Dolarlık Bebek / Million Dolar Baby
Hillary Swank’ın göz alıcı performansına sahne olan Milyon Dolarlık Bebek, Maggie Fitzgerald ile O’na boks eğitmenliği yapan Frankie Dunn’un hikayesine konuk olmamızı sağlıyor. Klişelerden uzak kalmayı başaran film Clint Eastwood’un en iyi filmleri arasında sayılıyor. Ve ünlü aktörün bu film ile hem en iyi erkek oyuncu hem de en iyi yönetmen dallarında Oscar adaylığı bulunuyor. Film izleyicinin adeta ilk raundda nakavt olmasını sağlayacak bir duygusallık barındırıyor ve “Yaşam bir kavgadır, her zaman kendini korumalısın” temasını başarılı bir şekilde işliyor. Clint Eastwood, Hilary Swank ve Morgan Freeman oyunculukları ile izleyiciyi avucunun içine aldıktan sonra sanki korunmasız bir şekilde bir boks ringinin ortasına bırakıyorlar. Klasik bir boks filmi gibi başlayan film özellikle son 40 – 45 dakikasında art arda indirdiği yumruklar karşısında seyircisinin iyice savunmasız kalmasına neden oluyor. İzleyicisine esas pişmanlık uyandıranın istenilen seçimleri yapamamak olduğu mesajını inceden inceye işleyen Milyon Dolarlık Bebek tüm zamanların en iyi dram filmi listelerinin değişmez isimleri arasında yer alıyor.
Yağmur Adam / Rain Man
Pek çoğumuzun hayatına otizm kavramını sokan Yağmur Adam, sinema otoritelerinin büyük kısmının klasik olarak kabul ettiği yapımlar arasında yer alıyor. Birbirinden tamamen zıt karakterlere sahip iki kardeşi canlandıran Dustin Hoffman ve Tom Cruise performansları ile tüm zamanların en etkileyici filmlerinden olduğu konusunda tartışmaya bile gerek olmayan Yağmur Adam’ın izleyici üzerinde bu kadar derin bir iz bırakmasında rol oynuyorlar. Ağlatmadan ve duygu sömürüsü yapmadan izleyicinin gözlerini dolduran Yağmur Adam; otistik bireylerin ne kadar saf, temiz, masum ve çıkar ilişkilerinden uzak olduğunu büyük bir naiflikle anlatıyor. İki karakterin filmin başından sonuna kadar geçirdiği değişim süreci sinemaseverlere ustalıkla anlatılıyor. Dram türü filmleri seviyorsanız bu muhteşem filmi kaçırmamanızı öneriyoruz.
Benim Adım Khan / My Name Is Khan
Asperger sendromlu Hintli bir Müslüman ile bekar bir Hindu annenin aşk hikayesini anlatan film, arka planda ise çok daha fazla suya sabuna dokunuyor. Benim Adım Khan 11 Eylül sonrasında Amerika’da esmeye başlayan hava sonucunda hem Rızvan’ın hem de ailesinin yaşadıkları kötü muamele ve ayrımcılığı bir tokat gibi izleyicilerin yüzüne çarparak anlatmayı tercih ediyor. Bu film sinemaseverleri yerine göre güldürüyor yerine göre ağlatıyor. Günümüz meselelerine de yer veren Benim Adım Khan, iyi bir insan olmanın dine bağlı olmadığı ve esas kriterin din değil insanlık olduğu mesajına öncelik veriyor. Ve 11 Eylül saldırıları ekseninde terörün dininin olmayacağına dikkat çekiyor. İnsanların dinleri ve inançları yüzünden ne tür ayrımcılıklara maruz kaldığını açıkça sergileyen Benim Adım Khan, farklı dinlere mensup insanların isterlerse aynı çatı altında mutlu ve huzurlu bir hayat sürebileceklerini anlatmaya özen gösteriyor. Film, günümüz modern toplumunun en büyük sorunlarından biri haline gelmiş olan “kendinden olmayana duyulan nefret”i mükemmel bir şekilde anlatıyor. Verdiği mesajlar ve anlatım tarzı ile Benim Adım Khan’ın herkesin izlemesi gereken filmlerden biri olduğunu belirtmekte yarar görüyoruz.
Cinderella Man
Akıl Oyunları’nın Oscar’lı ismi Russel Crowe’un başrolünde yer aldığı Cinderella Man, ekonomik buhranın etkisi altındaki 1930’lar Amerika’sında geçiyor. İrlanda asıllı boksör James Braddock’un hayat hikayesinden uyarlanan filmde Ron Howard da adeta bir yönetmenlik dersi veriyor. Seyirciye anlatmak istediğini en etkili şekilde anlatan Cinderella Man, klişe bir konuyu çok dozunda bir duygusallık eşliğinde sunuyor. Defalarca işlenmiş bir konuyu bu kadar dokunaklı ve incelikli bir film haline getirmede hem yönetmenin hem de oyuncuların başarısının hakkını vermek gerekiyor. Cinderella Man, sinemaseverlerin hayatlarında birden fazla izlemek isteyeceği bir spor / biyografi karışımı olarak en iyi dram filmleri arasındaki yerini alıyor. Film izleyicilere bir insana en sert yumruğu hayatın kendisinin vurabileceğini, ringde en azından kime karşı savaştıklarını görme şanslarının olduğunu net bir şekilde göstermeyi başarıyor.
Umudunu Kaybetme / The Pursuit Of Happyness
Milyoner yatırımcı Chris Gardher’in gerçek hikayesinden yola çıkan filmde Will Smith başrolü oğlu Jaden Smithile birlikte paylaşıyor. İşini kaybetmesinin ardından oğlu işe birlikte yaşadığı evden de olan Chris Gardner’ın hikayesi izleyenlere çok farklı duyguları tattırıyor. İzleyiciler önce karşı karşıya kaldıkları dramdan sonra ise mutluluktan dolayı ağlıyorlar. Umudunu Kaybetme’de Will Smith, çocuğuna karşı olan temel sorumluluklarını yerine getiremeyen bir babanın ruh halini de son derece etkili bir şekilde izleyiciye geçiriyor. Karşı karşıya kaldığı tüm olumsuzluklara, şanssızlığına ve çaresizliğine rağmen yıkılmadan, umudunu kaybetmeden ve oğlunun sevgisinden aldığı güçle mücadelesini sürdürüyor. Filmin başından sonuna kadar hayallerinin peşinden koşmaktan vazgeçmeyen kahramanımızın hikayesi; mücadele, sevgi, umut ve azim unsurlarını içeriyor.
Soraya’yı Taşlamak / The Stoning of Soraya M.
Soraya’yı Taşlamak, Fransız – İranlı gazeteci Freidoune Shebjam’ın aynı isimli romanından beyazperdeye uyarlanan bir film olarak tanınıyor. Filmde, Soraya’nın kocasının iftirasına uğradığı için Recm Kanunu gereği taşlanarak öldürülmesi anlatılıyor. Soraya’yı Taşlamak çok etkileyici bir fragmana sahip olması ile de izleyicilerin dikkatini çekiyor. Gerçek bir hikayeden esinlenilmiş olması filmin etkisini ve izleyicide uyandırdığı duyguları daha şiddetli bir hale getiriyor. Erkek egemen bir dünyada yalnızca kadın olduğu için kendisini savunmaktan aciz bırakılan Sorayya’nın hikayesi izleyicide çok sert bir tokat etkisi yaratıyor. Kadınların gördüğü ikinci sınıf muameleyi net bir şekilde ifade eden filmin belki de en can alıcı sahneleri Sorayya’nın taşlanması esnasında yaşanıyor. Cehaletin tehlikesini gözler önüne seren Soraya’yı Taşlamak, yönetmenin en iyi çalışmalarından biri olarak kabul ediliyor.
Çizgili Pijamalı Çocuk / The Boy In The Striped Pyjamas
2.Dünya Savaşı’nı bir çocuğun gözlerinden beyazperdeye taşıyan Çizgili Pijamalı Çocuk, ters köşe sonu ile izleyicileri koltuklarına çiviliyor. Ve film sona erdikten sonra bir süre yerinizden kıpırdama gücünü kendinizde bulamamanıza yol açıyor. Bir kitap uyarlaması olan Çizgili Pijamalı Çocuk, Nazi – Yahudi mücadelesine bir çocuğun gözünden bakması nedeni ile aynı konuda çekilmiş diğer filmler arasından ayrılıyor. Film ateşli silahlara yer vermeden izleyiciye savaşın ortasında olduğunu hissettiriyor. Çocuk oyuncuların şapka çıkartılacak performansları ile göz doldurdukları Çizgili Pijamalı Çocuk, yaşanılan soykırıma çok farklı bir gözle bakmayı sağlıyor. Her sinemaseverin bu çarpıcı, sarsıcı ve etkileyici filmi izleme listelerinin en üst sıralarına almalarını ve insanoğlunun ne kadar kötü olabileceğini üstüne basa basa anlatan filmin üstüne az da olsa düşünmelerini öneriyoruz.
Titanik / Titanic
Tüm zamanların en çok izlenen filmleri arasında zirveyi zorlayan Titanik, dünya tarihinin en büyük felaketlerinden birini son derece başarılı oyunculuklar ve muhteşem bir kurgu ile anlatıyor. Vizyona girdiği 1997 yılında soundtrackinde yer alan My Heart Will Go On adlı Celin Dion şarkısı ile de dünyayı etkisi altına alan Titanik, sinema tarihinin en unutulmaz filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Bir felaketi etkileyici bir şekilde anlatılan romantizm ile birleştirip bir başyapıt haline getirmenin de yönetmen James Cameron’un başarısı olduğunu belirtmek gerekiyor. Titanik’in aynı zamanda gelmiş geçmiş tüm zamanların en çok gişe hasılatı yapan filmlerinden biri olduğu biliniyor. Titanik’in batışı anında çalmaya devam eden orkestra filmin en unutulmaz sahneleri arasında yer alıyor.
Gönül Yarası
Türk sinemasının efsane ismi Şener Şen ile Meltem Cumbul’un başrollerini üstlendiği Gönül Yarası’nın yönetmenliğini Yavuz Turgul yapıyor. 2005 yapımı Gönül Yarası, konusu kadar müzikleri ile de beğenileri toplayan yapımlar arasında yer alıyor. Film, emekliliğinden sonra İstanbul’a yerleşip geçici olarak taksicilik yapan Nazım ile pavyonda çalışan Dünya’nın yollarının kesişmesi ile birlikte ikisinin hayatının da bir daha eskisi gibi olmamasını anlatıyor. Genel olarak oyunculukların üst seviyede olduğu bu filmde Şener Şen bir oyunculuk dersi veriyor. Ayrıca canlandırdığı karakterin ruhsal dalgalanmalarını birebir yansıtan ve finalde müthiş bir nokta koyarak şapka çıkarılacak bir oyunculuk sergileyen Timuçin Esen’in de hakkını teslim etmek gerekiyor.
Yeşil Yol / The Green Mile
Stephen King’in romanından uyarlama bir film olan Yeşil Yol’da bir hapishane görevlisi ile bir mahkumun hikayesi anlatılıyor. Sinema tarihinin en iyi filmleri arasında yer aldığı konusunda hem sinema eleştirmenlerinin hem de izleyicilerin fikir birliğine vardığı Yeşil Yol kitap uyarlaması olan filmler arasında en başarılı olanlarından biri kabul ediliyor. Etkileyici sonu ile sinemaseverleri aslında birbirinin tamamlayıcısı olan ölüm ve hayat hakkında bir kez daha düşünmeye sevk eden Yeşil Yol, adalet sistemine getirdiği eleştiriler ile de dikkat çekiyor. 189 dakika gibi uzun sayılacak bir süreye sahip olmasına rağmen Yeşil Yol izleyicilerine nefeslerini tuttukları bir sinema şöleni yaşatıyor.
Babam Ve Oğlum
Türk sinemasının en başarılı yönetmenlerinden biri olan Çağan Irmak’ın müthiş yapımı Babam ve Oğlum şimdiden Türk sinemasının kült filmleri arasında sayılıyor. Oyuncuları, senaryosu, kurgusu, çekim teknikleri ve müzikleri ile izleyicinin beğenisini ve Türk sinemasından beklentisini çok yukarılara taşıyan Babam ve Oğlum, izleyicilerini ağlamakla gülmek arasında dolaştırmayı başarıyor. Çok yalın, çok doğal ama derdini de açık açık anlatmaktan geri kalmayan filmde Fikret Kuşkan’dan Hümeyra’ya Çetin Tekindor’dan Yetkin Dikiciler’e adeta bir yıldızlar geçidi ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Seyircisini film boyunca sessizce sarsan film Çetin Tekindor’un efsaneleştiği o meşhur sahnede vurucu darbe ile noktayı koyuyor. Her ne kadar Babam ve Oğlum’u izlemeyen sinemasever kaldığını pek tahmin etmesek de izlememe ihtimali olanlara ve sinemaya ilgisi yeni yeni filizlenmeye başlayanlara zaman geçirmeden bu muhteşem filmi izlemelerini öneriyoruz.
Selvi Boylum Al Yazmalım
Her izlediğinizde ağlama garantili olan ve insanı apayrı dünyalara sürükleyen Selvi Boylum Al Yazmalım Türk sinemasının başyapıtları arasında yer alıyor. “Sevgi nedir?” sorusunu son derece naif ve yalın bir şekilde soran Asya gibi, bizlerin de içten içe bu sorunun yanıtını arıyor olduğumuzdan olsa gerek her izleyişimizde bu eşsiz film kalbimizin inceden titretmeyi başarıyor. Hem çekimleri hem de replikleri ile şiirsel bir anlatıma sahip olan Selvi Boylum Al Yazmalım tutku ile sevginin çarpışmasını izleyiciye hissettirmekten de geri kalmıyor. Finali ile seyircisinin boğazını düğümleyen Selvi Boylum Al Yazmalım hakkında ne söylenirse söylensin kelimelerin kifayetsiz kaldığı filmlerden biri diyerek noktayı koymak istiyoruz.