Görsel sanatın evrensel bir tanımı olmasa da sanatın
beceri ve hayal gücünü kullanarak güzel ya da anlamlı bir şeyin bilinçli
yaratımı olduğuna dair bir fikir birliği bulunmaktadır. Sanat eserlerinin
tanımı ve algılanan değeri tarih boyunca kültürlere göre farklılıklar
göstermiştir. Örneğin geçtiğimiz yıl bir müzayedede 110 milyon dolara satılan
bir sanat ürünü muhtemelen Rönesans döneminde İtalya’da beş para etmeyecekti.
Tam olarak bu nedenle sanatın ne olduğu konusunda tam bir fikir birliğine
varılamamaktadır. Sanatta kesin olması gereken bir şey varsa da o da doğal
yaratıcılığın insan tarafından anlatımının bir formu olması gerekliliğidir.
Sanatın anlamı üzerine olan tartışmalar yıllar içerisinde değiştiği gibi
konseptin kendisi de değişmektedir.
İngilizce sanat anlamına gelen “Art” kelimesi Latince sanat, beceri ya da zanaat anlamına gelen “Ars” kelimesinden türetilmiştir. Bu kelimenin bilinen ilk kullanımına 13. yüzyıl dönemi el yazmalarında rastlanmaktadır. Bunun yanı sıra “sanat” kelimesi ile benzer anlamlara gelen artem, eart gibi kelimeler muhtemelen Roma’nın kuruluşundan bu yana var olmaktadır. Sanatın üç klasik dalı resim, heykel ve mimaridir. Daha sonraları müzik, tiyatro, sinema, dans, performans sanatları, edebiyat gibi diğer dallarda sanatın şemsiyesinin altında yer almaya başlamıştır. 17. yüzyıla kadar sanat bir yeteneğe ya da uzmanlığa ait bir kavram olarak kullanılmaktaydı ancak 17. yüzyıldan itibaren estetik anlayış da sanat anlamında hakim olmaya ve kullanılmaya başlandı.
Sanat dendiğinde akla ilk olarak güzellik gelmektedir. Ancak güzellik sanatın bir ölçütü değildir, sanatın yarattığı duygunun bir ölçütüdür. Sanata anlayışta güzellik katılımcılar arasındaki başarılı iletişimin bir göstergesidir, sanatçı ve algılayan arasında gerçekleşen bir akıştır. Güzel sanat, sanatçının en derin duygularını, arzularını ister güzel ister karanlık isterse uğursuz olsun canlandırma başarısıdır. Ancak bunun sonucunda ne sanatçı ne de gözlemci başarılı iletişimden emin olamamaktadır. Sanat ile güzelliğin farkı sanatın kimin yaptığına güzelliğin kimin baktığına bağlı olmasıdır. Bu da sanatta güzellik kavramının sonsuza denk öznel bir kavram olmasına neden olmaktadır.
Tarih Öncesi Dönemde Sanat
Sanatın ortaya çıkışı da sanatın tanımı gibi değişiklik göstermektedir. Bunun nedeni ise neyi sanat olarak kabul ettiğimizdir. Bulunan en eski eseri bir homo erectus tarafından deniz kabuğunun üzerine çizilmiş olan geometrik şekillerdir. Bu eser 500.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Benzer bir şekilde 430.000 yıl öncesine dayanan, Endonezya’da bulunan bir taşın da üzerinde geometrik şekiller bulunmaktadır. 130.000 yıl öncesine ait olduğu bilinen bazı neandertal yapılar da sanat olarak kabul edilmektedir. Bu kabulleniş ile birlikte neandertallerin sembolik düşünceye sahip olduğu fikrine varılmıştır ancak bu fikir geniş çaplı bir şekilde kabul edilmemiştir.
Günümüze kadar ulaşmış en eski eser Taş Devri’nin sonlarında yaklaşık milattan önce 70.000 ile 40.000 yılları arasında ortaya çıkan ve sembolik düşünceyi yansıtan kabuk, taş ve boya kullanılan bir eserdir. O dönemlerde insanlar avcılık ve toplayıcılık yaparken mağaralarda yaşıyorlardı ve bu durumun sonucunda mağara duvarlarına yapılan resimler ortaya çıkma başladı. Neolitik dönemde ise elle yapılan eserler kendini göstermeye başlamıştır. Bilinen en eski mağara resimlerini bazı soyut resimler ve doğa resimleri oluşturmaktadır. Altamira, Trois Freres, Chauvet ve Lascaux bölgesinde yer alan mağaralarda hayvan çizimleri yer almaktadır. İnsan eliyle yapılmış bilinen en eski çizim ise Güney Afrika’da bulunan Blombos mağarasındadır. Bu eserin yaklaşık olarak 73.000 yaşında olduğu düşünülmektedir.
Tarih öncesi çağların son dönemi olan metal çağında bakır, tunç ve demir kullanılmaya başlanmıştır. Metalin eritilmesi ve şekillendirilmesi ile beraber bu dönemde eserler de değişiklik göstermiştir. Bu dönemde ortaya çıkan sanat eserlerinin boyları da giderek daha da büyümektedir. Yapılışı milattan önce 1400’lü yıllara dayanan bronz bir at arabası günümüzde Danimarka Ulusal Müzesi’nde sergilenmektedir. Bu dönemde aynı zamanda çeşitli anıtlar da ortaya çıkmıştır ve mezar şekilli piramitler, gömülme odaları ve buralarda yer alan şekiller de günümüze kadar gelmiştir. Bu şekiller genellikle geometrik dekorasyonlar ve metal eşyalar aracılığı ile aktarılmıştır.
Tarih Sonrası Dönemde Sanat
Tarih sonrası dönemde sanatın yavaş yavaş yazı halini aldığını görülmektedir. Bu dönemde büyük topluluklar özellikle Mısır ve Mezopotamya bölgesinde ortaya çıkmıştır. Dünya çapında ilk büyük şehirler Nil, Fırat ve Dicle nehirlerinin olduğu bölgede kurulmuştur. Bu dönemin en büyük gelişimi ise resimlerle iletişim geleneğinden ortaya çıkan çıkan yazı olmuştur. Neolitik dönemde Çin’de Jiahu sembollerinin yazı amaçlı kullanıldığı düşünülse de gerçek anlamda ilk yazı milattan önce 3500’lü yıllarda Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır. Antik Mısır’da kullanılan hiyeroglifler aynı zamanda birer sanatsal eserdir. Aynı dönemde Indus Vadisi Topluluğu yazılarını hayvan ve insan şekilleri ile süslemiş ve Olmekler de hiyerogliflerle süslenmiş devasa insan başı heykelleri yapılmıştır.
Mezopotamya’da sanat Fırat ve Dicle nehirleri etrafında milattan önce 4000’li yıllarda gelişim göstermiştir. Bu bölgede yer alan büyük tapınaklar, mezarlar önemli eserler olarak görülmektedir. Bunlarla beraber tahta ve taştan yapılan ilk rölyef örnekleri de bu bölgede ortaya çıkmıştır. Sümerler de küçük heykellerin oldukça yaygın olduğu düşünülmektedir. Genel olarak bu heykeller renkli taşlardan yapılmıştır. Heykellerin ortak özellikleri kel olması ve ellerini göğüslerinin önünde birleştirmiş olmasıdır. Akad döneminde ise uzun sakallı ve uzun saçlı heykellerin ortaya çıktığı görülmektedir. Heykeller bu dönemde genel olarak dinle ilişkilendirilmiştir. Burada bulunan heykeller tarih sonrası sanatın en önemli ve eski parçalarından bazılarını oluşturmaktadır.
Dünyada sanatın en çok öne çıktığı bölgelerden bir tanesi de Mısır olarak kabul edilmektedir. Buradaki eserler daha önce hiç görülmediği kadar devasadır. Firavun için yapılan devasa anıtlar tarih sonrası dönemin en önemli sanat eserleri arasında yer almaktadır. Antik Mısır’da resim de tamamen detaylı ve estetik bir dal haline gelmiştir. Bu dönemin en büyük özelliklerinden bir tanesi de Rönesans çağından sonra en çok sanatsal eserin bu dönemde yapılmış olmasıdır. Bu nedenle sanat tarihi açısından da Mısır önemli bir yer tutmaktadır. Yine bu dönemde sanat, estetik ve güzellik anlayışı ile bir araya gelmiştir. Her ne kadar hiyeroglifler birer iletişim aracı olsa da günümüzde hala önemli birer sanat eseri olarak kabul edilmektedirler.
Milat Sonrası Sanatı
Milattan sonraki dönemde din, sanat anlayışına giderek daha fazla hakim olmaya başlamıştır. Bizans dönemi ve Orta Çağ’da İncil’i konu alan eserler cennet anlayışına dikkat çekmiştir. Bu dönemde altın da sanat eserlerinde kullanılmıştır. Resim daha önce hiç olmadığı kadar çeşitlenmiş ve bu dönemle beraber sanat dalları kendi içerisinde de büyük bir çeşitliliğe sahip olmaya başlamıştır. Camların boyanması, mozaiklerin daha sık kullanılması ve artık desen anlayışının gelmesi ile beraber bu dönem kendinden önceki dönemlerden tamamen ayrılmaktadır. Bu dönemde artık mimari de geniş çaplı olarak bir sanat kabul edilmeye başlanmıştır ve sadece Avrupa’da değil dünyanın geri kalanında da hem mimari yapılar hem de sanat eserleri daha çok dinsel öğeler içermeye başlamıştır.
Rönesans olarak da bilinen Aydınlanma Çağı’nın sanat
eserleri 13. yüzyıl sonu 14. yüzyıl başında ortaya çıkmıştır. İtalyan
sanatçılar kendilerini Roma kültürünün ve mirasının yeni sahipleri olarak
görmeye başlamıştır. Dünyanın en çok bilinen sanatçılarının başında gelen
Leonardo da Vinci, bu dönemde yaşamıştır. Leonardo da Vinci’nin bir diğer önemi
ise bilinen tüm görsel sanatlar üzerine çalışmalar yapmış olmasıdır. İtalya’nın
Floransa şehrinde ortaya çıkan sanat eserleri aynı zamanda sanatın daha da
çeşitlenmesini sağlamıştır. Rönesans döneminde materyal dünyanın realistik
anlatımı ortaya çıkmıştır. Resimde ise üç boyutlu alanlar tercih edilmeye
başlanmıştır. Avrupa’nın doğusunda ise İslam sanatının simgeselliği reddetmesi
üzerine geometrik desenlerin, kaligrafinin ve mimarinin değişimini gözler önüne
seren eserler ortaya çıkmıştır.
20. yüzyıla doğru gelirken de sanatın birçok dalında Empresyonizm, Ekspresyonizm, Fauvizm, Kübizm, Dadaizm ve Sürrealizm gibi alt dallar ortaya çıkmıştır. Bu dönemin en önemli gelişmelerinden bir tanesi de klasik sanat dallarına eklenen müzik ve tiyatronun yanına sinemanın ve dansın da katılmasıdır. Bu gelişme ile beraber görsel sanat dallarında yükseliş yaşanmıştır. 20. yüzyıl başlarında Avrupa’da sanatının kaynağını Doğu sanatı oluşturmuştur. Günümüze kadar ise modern sanat, çağdaş sanat ve septizim ortaya çıkmıştır. Günümüzün de içinde olduğu bu dönemin en büyük özelliği ise artık sanatın tamamen bölgesel olmaktan uzaklaşması ve küreselleşmesidir.
Sanat Anlayışının Yıllar İçindeki Değişimi
Bir sanat eseri ister geçmişte isterse günümüzde yapılmış
olsun onu zaman ve durum bağlamında incelemekten kaçınmamız mümkün değildir. 11
ile 17. yüzyıl arasında sanatın tanımı bilgi ve uygulamaların sonucu olarak
beceri ile yapılmaktaydı. Bu sanatçıların mesleklerini ustalıkla öğreterek
sanatlarını yaymalarının önünü açmıştır. 18. yüzyılın romantik döneminde
Rönesans ile beraber bilim, rasyonel düşünce ve ampirik kanıtlar ile beraber
sanatın da sadece beceri ile icra edilmediği, aynı zamanda sanatçının özgün güzelliği
kovalamanın ve duygularını ifade etmesinin bir yöntemi olduğu görüşü de hakim
olmaya başladı. Bu dönemde doğa yüceltildi ve maneviyat ile özgür ifade öne
çıkmaya başladı. Sanatçılar her ne kadar kendi başlarına bir üne sahip
olmasalar da çoğu zaman aristokrat sınıfının konukları oldular.
Avangard sanat hareketi 1850’li yıllarda Gustave
Courbet’nin gerçekçiliği ile ortaya çıkmıştır. Bu hareketi sanatçının fikir ve
yaratıcılığının sınırlarını zorladığı Kübizm, Fütürizm ve Sürrealizm gibi diğer
modern sanat akımları izlemiştir. Bu akımlar sanat yapımına yönelik yenilikçi
yaklaşımları ve sanat tanımının vizyonunun özgünlüğü fikrini içerecek şekilde
genişletilmesini temsil etmeye başladılar. Sanattaki özgünlük dijital sanat,
performans sanatı, kavramsal sanat, çevre sanatı, elektronik sanat gibi sanatın
türlerinin ve tezahürlerinin ortaya çıkmasını sürdürmektedir
Günümüzde hala insanlığın ilk sembolik yazıları sanat olarak görülmektedir. İlk yazıtlardan başlayan ve dünya klasiklerine kadar uzanan yazım tecrübemiz inanılmaz. Günümüzden geçmişe baktığımızda yazılar, mağaralara yapılan resimler, basit bir şekil, bir sembol ya da bir heykel sanatçının çevresindekiler ile paylaştığı bir zihin ürünü olarak kabul edilmektedir. Geçmişte sanatı ortaya koyan zihinler en az günümüzdekiler kadar moderndi ve ritüeller ile mitlerin yaşamın gizemlerine verdiği cevapları bakış açıları ile aktarıyorlardı. Özellikle bilinmeyen bir dünyaya verilen bu cevaplar bilimin yer almadığı bir dünyayı açıklamaya yönelikti. Sanatı ortaya çıkaran insanlar “sürülerin göçünü yöneten, ağaçları büyüten, ayı şekillendiren, yıldızları açan kim?, neden ölüyoruz? ve sonra nereye gidiyoruz?” sorularını soran insanlardı.
Sanat, başkalarının görmesi ve yorumlaması için fiziksel
bir biçimde tezahür eden, insan olmanın ne anlama geldiğinin bir sembolü olarak
düşünülebilir. Maddi bir varlığın ya da bir düşüncenin, bir hissin veya bir
kavramın sembolü olarak da işlev görebilir. Sanat, barışçıl yollarla insan
deneyimini geniş bir yelpazede aktarabilir. Tüm bu özelliklerinden dolayı sanat
bu kadar önemli, anlaşılması ve sınırlandırılması güç bir kavram olarak öne
çıkar.