Sinemaseverler, her hafta vizyona giren yeni filmler sayesinde keyifli saatler yaşamaya devam ediyor. Ancak bu kadar çok filmin beğenimize sunulması ve ne yazık ki bütün filmleri seyretmeye yetecek kadar çok zamanımızın olmaması, bazı muhteşem filmleri gözden kaçırmamıza yol açabiliyor. Tam da bu yüzden havaların hafiften soğumaya başladığı şu günlerde evinizde yapacağınız sinema saatlerini daha keyifli hale getirebilecek filmleri sizinle paylaşmak istedik. Kimi gözden kaçırdığımız kimi tarzım değil diye düşünüp ıskaladığımız kimini ise defalarca izlesek de doyamadığımız birbirinden güzel filmleri bu liste ile beğenilerinize sunuyoruz. Şimdiden herkese iyi seyirler!
Büyük Budapeşte Oteli / The Grand Budapest Hotel
2013 Almanya – İngiltere ortak yapımı olan Büyük Budapeşte Oteli’nin oyuncu kadrosunda Ralph Fiennes, Bill Murray, Tilda Swinton, Edward Norton, Adrian Brody ve Harvey Keitl gibi başarılı oyuncular yer alıyor. 20.yüzyılın başlarında iki büyük savaş arasında geçen film, Avrupa’da hayali bir şehir olan Zubrowka’daki Büyük Budapeşte Oteli’nin en ihtişamlı dönemini anlatıyor. Filmin baştan sona tüm ayrıntılarıyla, içerdiği diyaloglarla, müzikleriyle, oyunculuklarıyla ve yaptığı göndermelerle mükemmelliğin sınırlarını aştığı kabul ediliyor. Kimi sinema eleştirmenleri bazı sahnelerde yer alan aşırılıkları ve bölümlü yapısıyla Büyük Budapeşte Oteli’nin Tarantino filmlerini anımsattığı görüşünü paylaşıyorlar. Çekim kalitesi ile izleyiciye bir görsel şölen yaşatan Büyük Budapeşte Oteli rengarenk ve çok keyifli bir film olarak sinemaseverlerin beğenisini topluyor. Filmin yönetmenliğini Wes Anderson yapıyor. Filmde renklerin başarılı kullanımı sayesinde her sahne bir tablo güzelliğinde yansıtılıyor. Yönetmenin simetri konusunda takıntılı denilebilecek düzeyde titiz davrandığı filmde suç, komedi ve dram türlerinin efsanevi bir karışımına tanıklık edebiliyorsunuz.
Para Avcısı / The Wolf Of Wall Street
Amerikan borsasında çalışan komisyoncu Jordan Belfort’un biyografisinden esinlenen filmin izleyiciler üzerindeki etkisi gerçek bir hayat hikayesine dayanması nedeniyle daha fazla oluyor. Filmin başrolündeki Leonardo DiCaprio oyunculuğu ile göz dolduruyor ve Martin Scorsese’in yönetmenliğini yaptığı Para Avcısı, üç saat boyunca izleyicisini koltuğa çivilemeyi başarıyor. Wall Street’i ve yarattığı sistemi sert bir şekilde eleştiren film, müzikleri ve yerinde kullanılan slow-motion çekimleri ile büyük beğeni topluyor. Paranın başrolde olduğu film, kapitalizm ruhunu çok başarılı bir şekilde yansıtıyor. Film herhangi bir mesaj kaygısı taşımasa da Scorsese’in başarılı yönetmenliği sayesinde seyircide bir tokat etkisi yaratıyor. Film, hayaller kurmaya ve hayallerinin peşinden koşmaya odaklanıyor. İzleyicisini cesaretlendiren, hayal kurmaya davet eden film mutlaka izlemeniz gereken filmler arasında yer alıyor.
Özgürlük Yolu / Into The Wild
Özgürlük Yolu kitaptan beyazperdeye uyarlanan filmler arasında yer alıyor. Filmin yönetmenliğini Sean Penn yapıyor. Filmin başkahramanı Christopher McCandless, 1990 yılında okulundan mezun oluyor, o güne kadar biriktirmiş olduğu 24.000 USD’yi bir vakfa bağışlıyor. Ve hayatının seyahatine çıkmaya karar veriyor. Amacı Alaska’ya gitmek ve orada vahşi doğa ile iç içe yaşayabilmek olan Christopher, yola çıktığı andan itibaren hayatını değiştirecek karakterlerle karşılaşıyor. Lord Byron’ın dizeleriyle başlayan Özgürlük Yolu, folk rock tarzındaki soundtracki ile de beğenileri topluyor. Film, mutluluğun paylaşılmadığı zaman gerçek olmadığı temasını çok gerçekçi bir şekilde işliyor. Çarpıcı sahneleri ve farklı olay örgüsü ile dikkat çeken film, zaman zaman şehir hayatından ya da insanların ikiyüzlülüğünden uzaklaşmak isteyen pek çok kişinin aklından geçirdiği ancak cesaret edemediği hikayesini naif bir şekilde anlatıyor. Özgürlük Yolu sona erdiğinde izleyicide buruk bir tat bırakıyor. En güzel doğa, yol ve arayış filmlerinden biri olarak kabul edilen Özgürlük Yolu’nu şimdiye dek izlemediyseniz, es geçmemenizi öneriyoruz.
Başlangıç / Inception
Gizem ve bilim kurgu türünün en iyi yapımları arasında sayılan Başlangıç son 10 yılın en iyi filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Film oyuncu kadrosu ile de sinemaseverlerin merakını uyandırmayı başarıyor. 8,8 IMDB puanı bulunan Başlangıç’ın yönetmenliğini Christopher Nolan yapıyor. Filmde, başkalarının rüyalarına girerek fikir hırsızlığı yapan Cobb ve arkadaşlarının son derece ilginç öyküsü anlatılıyor. 8 dalda Oscar adaylığı 4 dalda ise Oscar Ödülü bulunan Başlangıç, sinemanın başyapıtları arasında sayılıyor. Film rüya konseptine çok başarılı bir şekilde yaklaşıyor. Rüya katmanları arasındaki zaman farkını, rüya – gerçek hayat yansımalarını ele alışı ve ayrıntıları yakalayışındaki başarısı ile beğenileri toplayan Inception başladığı andan bitene kadar pür dikkat izlenmesi gereken filmler arasında yer alıyor.
Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi / The Curious Case Of Benjamin Button
Sinemanın farklı yapımları arasında bulunan Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi, David Fincher filmleri arasında en farklılardan biri olarak kabul ediliyor. Film düz olanı anlamanın en iyi yolunun tersten bakmak olduğunu çok farklı bir tarzda anlatıyor. F.Scott Fitzgerald’ın öyküsünün başarılı bir uyarlaması olan Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi, içinde yer alan saf sevgi ve fedakârlık duyguları ile izleyicinin kalbini çalmayı başarıyor. İzleyicinin etkisinden uzun süre çıkamadığı film, uzun süresine rağmen hikâyeden kopmadan boğazınızda bir düğüm ile heyecan içinde kendini izletmeyi başarıyor. Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi, her sahnesiyle bir sonraki sahneyi merak ettirmeyi başarıyor. Sinemaseverlerin beğenisini kazanan film aslında insanların yaşlandıkça çocuklaşmasını da çok naif bir mesajla izleyicisine anlatıyor. Sıra dışı bir hikâyenin, muhteşem bir kadro tarafından olağanüstü bir performansla anlatımı olan Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi aslında hepimizin zamanın korkunç akışı ile karşı karşıya olduğu gerçeği ile yüzleşmemizi sağlıyor.
V For Vendetta
Pek çok izleyicinin aklına “Remember, remember, the fifth of November…” repliği ile kazınan V For Vendetta sinema tarihinin efsanevi filmleri arasında yer alıyor. David Lloyd’un çizdiği Alan Moore’un yazdığı çizgi roman serisinden uyarlanan film akıcılığı ve yalnızca aksiyon sahnelerinden meydana gelmemesi ile dikkat çekiyor. Her izlenildiğinde izleyiciyi daha çok içine çeken V For Vendetta şiirsel anlatımı ile de göz dolduruyor. Filmde, özgürlüğün öneminin anlaşılabilmesi için insanların özgürlükten mahrum kalması gerektiği izleyiciye sert bir şekilde anlatıyor. Yaptığı göndermeler, savunduğu düşünceler ve akıllara kazınan ilk sahnesi ile izleyicilerin kalbinde taht kuran V For Vendetta hayata olan bakış açısını, siyasi görüşü ve yaşama anlayışını değiştirme etkisine sahip olan az sayıdaki filmden biri olarak kabul ediliyor.
Çöküş / Downfall
Hitler’in çöküşünü ve 2.Dünya Savaşı esnasında Berlin’in düşüşünü anlatan filme Bruno Granz’ın şapka çıkartılacak performansı damga vuruyor. Çöküş, Hitler’in insani yönlerine de yer vermesi nedeni ile izleyicilerin dikkatini çekiyor. Bu nedenle filmin Almanya’da çok büyük tartışmalara ve fikir çatışmalarına yol açtığı biliniyor. Çöküş, Berlin’in tarihindeki en zor günleri çok büyük bir gerçekçilikle yansıtıyor. Başından sonuna kadar izlenebilirliğini bir nebze azaltmayan film sinema tarihinde şaheser olarak adlandırılmayı hak eden eserlerden biri olarak kabul ediliyor. Sinema tarihinde eşine rastlanmayan bir objektifliğe sahip olan Çöküş; derin, orijinal ve etkileyici anlatımı ile her sinemaseverin izlemesi gereken filmlerden biri olarak anılıyor.
Amelie / Le Fabuleux Destin D’Amelie Poulain
Küçücük detayların bir araya gelmesi ile ortaya çıkan kocaman güzelliğin en önemli kanıtlarından olan Amelie, mutlu ederek mutlu olmanın çok basit ama bir o kadar da zor olduğunu anlatıyor. Sessiz, sakin aynı zamanda da doyurucu bir yaşam ve aşk hikayesini içeren film, izleyicisini hayal kurarak mutlu olmayı öğrenen Amelie’nin rengarenk dünyasına davet ediyor. Film, izleyicileri sinemanın gerçekten bir büyüsü olduğuna ikna ediyor. Hayata pozitivist anlayışla yaklaşmak isteyenlere açık bir kapı bırakan Amelie, yaşadıklarımıza farklı açıdan bakmamız ve gerçekten istediğimiz şeyler için çaba harcamamız gerektiğini hatırlatıyor. Film farklı senaryosu ve çok fazla ayrıntı içermesi ile izleyicinin kalbini kolaylıkla fethediyor. Tabii bu noktada filmin muhteşem soundtrackinin de hakkını vermek gerekiyor. Arşivlik filmler arasında olduğu konusunda sinemaseverlerin görüş birliğine vardığı Amelie’yi yalnızca bir kez değil hayata olan inancınızı tazelemeyi her istediğinizde izlemenizi öneriyoruz.
İhtiyar Delikanlı / Oldboy
Chan –Wook Park’ın yazdığı ve yönettiği İhtiyar Delikanlı’yı pek çok sinemasever şimdiye dek izlediği en huzursuz edici film olarak tanımlıyor. Karakterlerin gerçekçi bir şekilde aktarılışı, görüntüleri, değişik çekim stili, yönetmenin etkileyici performansı ve en önemlisi alışılmışın dışındaki öyküsü ile İhtiyar Delikanlı, seyirciyi yerine çiviliyor. İzleyenler uzunca bir süre filmin etkisinden kurtulamıyorlar. Film, telefon kulübesinin önünden kaçırılıp 15 yıl boyunca küçük bir odada tek başına hapsedilen bir adamın, kendisine bu tuzağı kurmuş olan kişiden intikamını alma hikayesini izleyici ile buluşturuyor. İhtiyar Delikanlı’nın baştan sona tüm sahnelerinin çok akıllıca kurgulandığı görülüyor. Şimdiye kadar alınmış en muhteşem intikamın hikayesi olan film, sarsıcı ve etkileyici kelimelerinin hakkını fazlasıyla veriyor.
Geçmişin Gölgesinde / American History X
1998 yılının en iyi filmlerinden biri olan Geçmişin Gölgesinde, babası Afro – Amerikalı bir uyuşturucu satıcısı tarafından öldürülen Derek Vinyard’ın Neonazi olma yolunda ilerleyişinin hikayesini anlatıyor. Hayatımızı anlamlı hale getiren inançlarımızın hepsinin yalandan ibaret olduğunu öğrenir ve elimizde yalnızca acının, kinin ve mutsuzluğun kaldığını görürsek ne yaparız sorusunun cevabını veren bu film Edward Norton’u da sergilediği oyunculuk performansı ile adeta devleştiriyor. Geçmişin Gölgesinde, ebeveynlerin çocukları yanında farkında olmadan bahsettikleri ufak düşmanlıkların şiddetli bir nefrete dönüşebileceği konusunda sert bir uyarıda bulunuyor. İzleyiciyi nefretin gelebildiği boyutlar hakkında şaşkınlığa uğratan film finaliyle de allak bullak ediyor. Geçmişin Gölgesinde, faşizmin insana verdiği fizyolojik ve psikolojik etkiler başta olmak üzere tüm etkileri gerçekçi bir dille anlatarak şimdiden sinema klasikleri arasında sayılmayı hak ediyor.
Er Ryan’ı Kurtarmak / Saving Private Ryan
Tom Hanks’in başarılı bir performans sergilediği filmin yönetmenliğini Steven Spielberg yapıyor. İnsanların ne için ve ne uğruna savaştıklarını ya da savaşmamaları gerektiğini çok ince ayrıntılarla anlatan film, savaş sahnelerini harika bir gerçekçilikle aktarıyor. Er Ryan’ı Kurtarmak gelmiş geçmiş en iyi savaş filmlerinden bir tanesi olarak kabul ediliyor. Filmdeki pek çok sahnenin temelinde fedakârlık duygusu yatıyor. Er Ryan’ı Kurtarmak, özellikle filmin girişindeki çıkarma sahnesi ve sonunda köprünün savunulduğu bölüm ile büyük beğeni topluyor. İzleyicisine 3 saatlik görsel bir şölen vadeden film, aksiyon ve savaş türüne ilgi duyan sinemaseverlerin favori filmleri arasında yer alıyor.
Kuzuların Sessizliği / The Silence Of The Lambs
Jonathan Demme’nin yönetmenliğini yaptığı Kuzuların Sessizliği’nde Anthony Hopkins sergilediği oyunculuk performansı ile adeta efsaneleşiyor. FBI ajanı Clarice ile Dr. Hannibal Lecter arasında yaşananlar çerçevesinde ilerleyen filmin 7 dalda Oscar adaylığı bulunuyor. Kuzuların Sessizliği dört filmden oluşan serinin ilk filmi olup senaryosunda insanoğlunun zaaflarına ve eksikliklerine çok başarılı bir şekilde yer veriyor. Anthony Hopkins baştan sona sergilediği muhteşem oyunculuk sayesinde izleyicinin gerilimini adım adım doruk noktasına taşıyor. Zekâsı, karizması ve zekâsı ile iç içe geçen alaycı yanı ile izleyiciyi kendisine hayran bırakan Dr. Lecter ve FBI ajanı Clarice arasında tam bir kedi – fare oyunu yaşanıyor. Suç ve psikolojik gerilim türünün en iyi filmlerinden olan Kuzuların Sessizliği’nin klasikleşmiş filmler arasında yer aldığını da hatırlatmak istiyoruz.
Sıkı Dostlar / Good Fellas
1990 yapımı Sıkı Dostlar sinemaseverlere Martin Scorsese’in yönetmenliğinde bir yıldızlar geçidi sunuyor. Robert De Niro, Joe Pesci, Ray Liotta, Debi Mazar ve Paul Sorvino’nun başrolleri paylaştığı filmde yönetmenin annesi ve babası da rol alıyor. Film, ortasında yer alan bir sahnenin jenerikten önce girilmesi ile izleyiciyi hem şaşırtıyor hem de kolayca avcunun içine alıyor. Sıkı Dostlar, Amerikan sinemasının mafya üzerine çekmiş olduğu en iyi filmler arasında sınıflandırılıyor. Gerçek bir hikâyeden alıntı olan filmin 6 dalda Oscar adaylığı bulunuyor. Temelde bir gangsterin iki arkadaşı ile birlikte giriştiği soygunu anlatan Sıkı Dostlar, akıcılığı ve harika anlatımı ile övgüleri topluyor. Film kurgusu ve anlatılış şekli ile de gerçeklik kurgusunu destekliyor. Mafya ve suç filmleri klasiği olan Sıkı Dostlar’ı henüz izlemediyseniz daha fazla zaman kaybetmemenizi öneriyoruz.
Taksi Şoförü / Taxi Driver
Dünyanın en iyi yönetmenlerinden biri olduğu tartışmasız olan Martin Scorsese’in 1976 tarihli filmi Taksi Şoförü, katıldığı Vietnam Savaşı’nın etkisini üzerinden atamamış olan ve geceleri taksi şoförlüğü yapan Travis Bickle’ın hikayesini anlatıyor. Gördüğü kirli ve adaletsiz dünyaya uyum sağlamayı reddeden Travis , Robert De Niro’nun muhteşem performansı sayesinde sinema dünyasının kültleşmiş karakterleri arasında yer alıyor. Film mükemmel görüntüler eşliğinde bir sinema şöleni sunuyor. Kendini toplumu kurtarmaya ve pislikleri temizlemeye adayan Travis’in hepsi özenle seçilmiş birer öğüt niteliğindeki replikleri de izleyenlerin hafızasında yer ediyor. Bu filmin Martin Scorsese’in sinema tarzının oluşmasında da önemli bir paya sahip olduğu kabul ediliyor. Filmin ilk yarısının gece ve karanlık mekân çekimlerinden kurgulandığı dikkat çekiyor. İkinci yarının ise neredeyse tümü gündüz ve aydınlık mekân çekimlerinden oluşuyor. Bu da Travis’in sokağı tüm pisliklerden temizlemek için gerekli hazırlıkları tamamladığı ve pisliklerden arındırmaya başladığının imgelemi olarak değerlendiriliyor. Taksi Şoförü, dengesizliğin içerisinde bile en masum duyguların yeşerebileceğini anlatırken bunu son derece gerçekçi bir tarzda yansıtmayı başarıyor.
Not Defteri / The Notebook
Nicholas Sparks’ın aynı adlı romanından uyarlanan Not Defteri, aşkı tüm saflığı ve masumiyeti ile anlatması sayesinde sinema seyircisinin en beğendiği romantik filmler arasında yer alıyor. Romantik filmlerde alışılagelmişin dışına çıkan Not Defteri, sevginin emek gerektirdiği gerçeğini incelikle işliyor. Ve aslında günümüzün bir çırpıda tüketiveren ilişkilerine de bir gönderme yapıyor. Basit bir aşk hikayesinin harika bir filme dönüşebileceğinin en güzel kanıtı sayılan film renkleri ve mekanları ile de izleyiciye keyifli bir görsellik sunuyor. 1940’larda geçen film gelmiş geçmiş en iyi aşk filmleri arasındaki yerini fazlası ile hak ediyor.
Zincirsiz / Django Unchained
Zincirsiz, Amerikan İç Savaşı’ndan iki yıl önce başlayan bir hikâyeyi anlatıyor. Alman avcı Dr. King Schultz’un ile geçmişinde eziyet çekmiş bir kölenin yüzleşmesini merkezine alarak ilerliyor. Film Quentin Tarantino’nun başyapıtları arasında yer alıyor. Bir Tarantino filminden beklenebilecek her şeyi fazlasıyla barındıran Zincirsiz, oyuncularının performanslarıyla göz dolduruyor. Filmin akıcılığında diyalogların etkisinin olduğu da açıkça görülebiliyor. Aynı zamanda her sahnesinden ayrı bir keyif alınan filmin tüm sinemaseverlerin izlemesi gereken filmlerden biri olduğunu hatırlatmak istiyoruz.
Felekten Bir Gece / The Hangover
Bir grup arkadaş Vegas’ta eğlenceli bir gecenin ardından sabah uyandıklarında hiçbir şey hatırlamadıklarını ama başlarının belada olduğunu fark ediyorlar. İşte film de tam bu noktada başlıyor. IMDB puanının yüksekliği ile de dikkat çeken Felekten Bir Gece, absürt mizahı normal hayatla çok iyi harmanlamış bir şekilde sinema severlerin karşısına çıkıyor. Filmin kahramanları kayıp 12 saatlerini kayıp bir yap – boz parçası gibi adım adım bulmaya çalışırken izleyicinin konudan bir saniyeliğine bile uzaklaşmasına fırsat vermiyorlar. Sinema eleştirmenleri tarafından arşivlik bir komedi filmi olarak değerlendirilen Felekten Bir Gece, izleyicilerine kahkaha dolu saatler vadediyor.
Motosiklet Günlüğü / Diarios De Motocicleta
Ernesto “Che” Guavera ile arkadaşı Alberto Granado’nun 1950’li yıllarda Güney Amerika’da yaptıkları seyahati anlatan Motosiklet Günlüğü en başarılı biyografik filmler arasında yer alıyor. Genç Guavera’yı anlatan film, Che’nin politik görüşlerine çok fazla yer vermiyor. Filmde, iki arkadaşın yaptığı sürprizlerle dolu bu yolculuğun hem onların hem de bir ulusun kaderini değiştirmesi anlatılıyor. Bu anlamda Che’nin ideolojik görüşlerinin nasıl oluştuğuna da ışık tutmuş oluyor. Motosiklet Günlüğü, Che’nin gezi sırasında tutmuş olduğu günlüklere ve notlara dayanıyor. Film; Güney Amerika’nın çarpıcı doğası, etkileyici insanları, insanı kalbinden yakalayan müzikleri ve kusursuz sinematografisi ile izleyicilerini tam bir sinema şölenine davet ediyor. Motosiklet Günlüğü aynı zamanda izleyicilerine kendilerini ve yaşamlarını sorgulatmayı, değer yargılarını ise yeniden gözden geçirtmeyi başaran ender filmlerden biri olarak kabul ediliyor.
Frida
Öncelikle, yönetmenliğini Julie Taymor’un yaptığı filmin muhteşem bir soundtracke sahip olduğunu belirtmek istiyoruz. 20.yüzyılın en önemli kadın ressamlarından olan Frida Kahlo’nun hayatının anlatıldığı film; sanat yönetimi, renkleri, görüntüleri ve tabloların gerçeküstü bir şekilde canlandırılması ile izleyicisine görsel açıdan çok fazla şey sunuyor. Yaşadığı her şeye rağmen hayata tutkuyla bağlı olan Frida tüm izleyicilerin hayranlığını kazanmayı başarıyor. Frida Kahlo’nun insanı şaşırtan ve saygı uyandıran hayat hikayesinin beyazperdeye son derece başarılı bir aktarımı olan ve resim – kadın – acı üçlemesini temel alan film, izlemek için geç kalınmaması gereken filmler arasında yer alıyor.
Vertigo
Alfred Hitchcock’un başyapıtlarından biri olan Vertigo, dedektif Scottie Ferguson ve O’nun yükseklik korkusu çevresinde ilerliyor. Bu filmde Alfred Hitchcock, kahramanın yükseklik korkusunu yansıtabilmek için ileri geri kamera zoomlarını kullanıyor. Ve vertigo hareketi de denilen teknik, bu filmden sonra sinemada Hitchcock tarzı olarak anılmaya başlıyor. Başrollerini James Stewart ve Kim Novak paylaştığı Vertigo’da sürpriz için seyircinin filmin sonuna kadar bekletilmemesi de başarılı bir yönetmenlik hamlesi olarak görülüyor. Gösterime girdiği yıl gişede pek başarılı olamayan Vertigo türünün en başarılı örneklerinden olsa da değeri geç anlaşılmış bir yapım olduğu biliniyor. Film; kıvrak senaryo hamleleri ve ilginç sonu ile izleyicide kafa karışıklığına yol açıyor ve heyecanla karışık gerilimin dengesini tam ayarında tutturuyor.
Otomatik Portakal / A Clockwork Orange
Sinemanın dahi yönetmeni Stanley Kubrick’in, Anthony Burgess’in aynı adlı kitabından sinemaya aktardığı Otomatik Portakal, geleceğin Britanya’sında geçiyor. Film; şiddet – suç ve ceza kavramlarını, bir suçlunun devlet tarafından ıslah edilme şeklini ve bunun sonuçları üzerinden ise distopik bir gelecek atmosferini çizerek hicvediyor. Aslında Otomatik Portakal, sinema eleştirmenleri tarafından tam bir modern toplum ironisi olarak değerlendiriliyor. Filmi izleyenler baştan sona kadar anlatıcı Alex’in gözünden bakıyorlar. Bir anti – kahraman olan Alex; sıra dışı, acımasız, toplum değerlerini küçümseyen, alaycı, saldırgan ve yıkıcı bir portre çiziyor. Türünün en muhteşem örneği olan bu distopik ve alegorik eserin her sinemasever tarafından izlenmesini öneriyoruz.
Ziyaretçiler / The Strangers
Ziyaretçiler, izleyicilerini maskeli yabancılar tarafından kuşatılan ve tüm kaçış noktaları dehşet dolu terör alanlarına dönüşen bir çiftin gerilim dolu hikayesine davet ediyor. Filmin başrolünde Liv Tyler yer alıyor. Ziyaretçiler, bir filmin izleyiciyi nasıl germesi nasıl huzursuz etmesi gerektiğini çok iyi biliyor ve uyguluyor. Film kimi korku ve gerilim filmi klişelerini barındırıyor. Ancak filmin temelinde “en eski ve en güçlü korku bilinmeyenin korkusudur” fikri yatıyor. Filmdeki ana karakterlerin çevresinde kim olduklarını bilmedikleri iki kişi dehşet verirken bunu son derece sade ve estetik bir şekilde yapıyorlar. Korkutmaları kan ve vahşete dayanmıyor. Film, isole bir şekilde yaşayanların bile tehlikenin ne kadar da yakınında olduğu gerçeği ile izleyicisini yüzleştiriyor.
Korku Seansı / The Conjuring
Korku türünün klasikleri arasında yer alan Korku Seansı’nın yönetmenliğini, efsanevi Testere serisinin yaratıcısı James Wan yapıyor. Film gerçek bir hikâyeden uyarlanmış olup Ed ve Lorraine Warren’a dünyaca ünlü olmanın yolunu açan korkutucu olaylara yer veriyor. Ed ve Lorraine bir ailenin çiftlik evine çağrılıyorlar. Karanlık bir varlık tarafından hayatları alt üst edilen bu ailenin evinde Ed ve Lorraine şeytani bir varlıkla yüzleşmeye zorlanıyorlar. Ve o andan itibaren hayatlarının en korkunç vakasını yaşamaya başlıyorlar. Son yılların en beğenilen filmi olan Korku Seansı, şimdiden korku klasikleri arasında sayılıyor. Korku Seansı, daha önce pek çok filmde işlenen olguları, kullanılmış imgeleri gerilimin dozunu çok iyi bir şekilde ayarlayarak izleyicisine sunuyor. Film ilk saniyesinden son saniyesine kadar izleyiciyi sıkmamayı ve diken üstünde tutmayı başarıyor.Korku Seansı, bir korku filminden beklenen her şeyi fazlasıyla veriyor. Sinemaseverler tarafından en iyi korku filmleri arasında değerlendirilen Korku Seansı, klişelerin iyi kullanıldığında hala korkutabileceğinin en iyi örneği olarak kabul ediliyor.
Zamanda Aşk / About Time
Zamanda Aşk, zamanda yolculuk gibi oldukça sık kullanılan bir konuyu klişelerden uzak kalmayı başararak ele alıyor. Film; bilim – kurgu, romantizm, komedi ve dram öğelerinin muhteşem bir karışımını sunuyor. Filmin başarısının nedenlerinden biri olarak sade anlatım tarzının başarılı oyunculuklarla aktarılması kabul ediliyor. Film izleyicilere verdiği mesajlarla da dikkat çekiyor. Yaşanılacak tek bir hayat olduğunu ve her günün son gün olabileceğini vurgulayan Zamanda Aşk, izleyicilerine her anlarını değerlendirmelerini ve yaşadıklarından keyif almalarını tavsiye ediyor.
Saksı Olmanın Faydaları / The Perks Of Being A Wallflower
Saksı Olmanın Faydaları, kitaptan beyaz perdeye uyarlanan filmler arasında yer alıyor. Filmin başarısının en önemli nedeni olarak, kitabın yazarının aynı zamanda filmin de senaryosunu yazması ve yönetmesi görülüyor. Ergenlik çağında yaşanan sinir, kafa karışıklığı, mutluluk, travma ve daha pek çok duygu filmde büyük bir samimiyetle ve sadelikle anlatılıyor. Doğal, abartısız ve son derece sıcak olan Saksı Olmanın Faydaları, herkesin kendisinden bir şeyler bulabileceği filmler arasında yer alıyor. Dostluk üzerine yapılmış en güzel filmlerden olan Saksı Olmanın Faydaları’nda özellikle Ezra Miller oyunculuğu ile göz dolduruyor. Senaryosu, oyunculukları ve yönetmenin başarısı ile göz dolduran film, müzik seçimleri ile de izleyicilerin kalbini kazanıyor. Sinemaseverlere “Layık olduğumuzu sandığımız sevgiyi kabul ediyoruz” cümlesini kazandıran Saksı Olmanın Faydaları, mutlaka izlenmesi gereken filmler arasında yer alıyor.
Woman At War
İzlanda yapımı Woman At War, çevreci aktivist Halla’nın sanayicilere karşı olan savaşını ve evlat edinme başvurusunun kabul edilmesi ile yaşantısının nasıl değiştiğini anlatıyor. Son derece samimi ve güçlü bir kadın hikayesi olan film; müziği kullanma şekli, toprak ile insan arasındaki ilişkiye dair göndermeleri ile dikkat çekiyor.Aynı zamanda da güçlü bir modernite eleştirisi yapıyor. Woman At War, kimi sinema eleştirmenleri tarafından eyleme geçmek için kitleyi, devrimi ya da bir harekete dahil olmayı beklememenin sıcacık hikayesi olarak tanımlanıyor. Anne olmakla çevreci eylemlerine devam etmek arasında ikilemde kalan Halla’nın öyküsü anlatılırken fonda yer alan İzlanda’nın olağanüstü doğası filmin gözlere de hitap etmesini sağlıyor. Film çok katmanlı yapısı ile birden fazla olguyu içinde barındırıyor.
Maudie
Kanada’nın ünlü sanatçılarından Maud Lewis’in gerçek yaşam öyküsünün anlatıldığı film sadeliği ile dikkat çekiyor. Çocukluğundan beri romatoid artrit hastası olan Maud Dowley anne babasını kaybettikten sonra yaşadıklarına odaklanılıyor. 2016 yapımı filmde Sally Hawkins ve Ethan Hawke oyunculukları ile oldukça etkileyici bir performans sergiliyorlar. Biyografi filmlerine düşkün olanların kaçırmaması gereken Maudie; duygusal, sıcacık ve hayatın içinden bir film olarak göz dolduruyor. Hayatın abartmadan yaşanması gerektiğine parmak basan film, kimseyi hafife almamak gerektiğini de izleyicisine hatırlatıyor. Başından sonuna kadar her sahnesi ile övgüleri fazlasıyla hak eden Maudie soğuk kış günlerinde içinizi ısıtacak filmler arasında yer alıyor.
12 Kızgın Adam / 12 Angry Men
Cinayetle suçlanan bir gençle ilgili karar verme yükümlülüğü bulunan 12 jüri üyesinin karar verme sürecinin anlatıldığı 12 Kızgın Adam, yayınlandığı 1957 yılından bu yana en popüler filmler arasındaki yerini koruyor. Küçük önyargıların bile bazen ne kadar çok şeyi değiştirebildiğini anlatan film, tek mekânda geçmesine rağmen izleyiciyi hiç sıkmaması nedeniyle tüm övgüleri hak ediyor. 12 Kızgın Adam; olayların karşısında insanların görüşlerinin birbirinden ne kadar farklı ve insanların kararlarına etki eden nedenlerin ne kadar değişken olabileceğini anlatıyor. Bu arada insanların kararlarının arkasında durabilmek için aslında ne kadar da zayıf nedenlere sahip olabildiğine dikkat çekiyor. Baştan sona bir jüri odasında geçen bu kült film, ölmeden önce mutlaka izlenmesi gereken yapımlardan biri olarak kabul ediliyor.
Tanrı Kent / City Of God
2002 yapımı film, Rio de Janerio yakınlarındaki gecekondu mahallelerindeki silahlanmayı, uyuşturucuyu ve çete kültürünün çok hareketli ve etkileyici bir dille anlatıyor. Burada yaşayan insanların birbirine geçmiş hikayeleri muhteşem bir kurguyla anlatılıyor. Bu arada filmde rol alanların çoğunun bölgede yaşayan ve herhangi bir oyunculuk eğitimi olmayan insanlar olduğunu belirtmeden geçmek istemiyoruz. Son derece akıcı bir şekilde ilerleyen film, çok derli toplu olmamakla birlikte bütünlükten asla kopmuyor. Çekimleriyle, görüntüleriyle, konusuyla beğeni toplayan film aynı zamanda yüksek IMDB puanı ile de aldığı övgülerin yersiz olmadığını kanıtlıyor.
Olağan Şüpheliler / Usual Suspects
Tüm zamanların en sıra dışı suç filmlerinden biri olduğu kabul edilen Olağan Şüpheliler, muhteşem senaryosu ve oyunculukları ile beğenileri toplamaya devam ediyor. Sinema tarihinde yapılmış en etkileyici filmler arasında bulunan Olağan Şüpheliler şimdiden küt filmler arasında sayılıyor. Film tahmin edilebilir sonuna rağmen bunu izleyicinin beklemediği bir yönden getirerek sürprizini yapmaktan geri kalmıyor. Film bu nedenle yalnızca senaryosunu işleyiş şeklinden dolayı bile kült olarak adlandırılmayı hak ediyor. Olağan Şüpheliler aynı zamanda sinema tarihinde en çok gönderme yapılan filmlerden biri olma özelliğini de taşıyor. Oyunculuk, müzikler ve görseller açısından çok başarılı olan Olağan Şüpheliler, başladığı andan itibaren izleyicilerine neye inanıp neye inanmamaları gerektiğini sorgulatıyor. Ama filmin sonuna kadar bir sonuca ulaşmalarına da izin vermiyor. Beş yetenekli soyguncunun hikayesini anlatan film aynı zamanda naif bir aşk hikayesine de yer veriyor.
Can Dostum / Intouchables
Zengin aristokrat Philippe, geçirdiği bir kazadan sonra felç oluyor. Cezaevinden yeni çıkan Driss’i ise bakıcısı olarak işe alıyor. Normalde asla yan yana gelemeyecek olan bu ikilinin karşıt dünya görüşlerinin çarpışması sonrasında oluşacak muhteşem bir dostluğun temellerini atıyor. 2011 yapımı bir Fransız filmi olan Can Dostum, izleyebileceğiniz en sıcak en doğal ve kesinlikle en güzel filmler arasında bulunuyor. Gerçek bir hikâyeden alınmış olması, güldürürken düşündürmeyi başaran bu filme ayrı bir lezzet katıyor. Tek bir saniyesinde dahi sıkılmanıza izin vermeyen film, tadında bırakılıyor ve istismara uzanmıyor. Ayrıca nabza göre şerbet vermemenin yararlarına da inceden bir dokunuş yapan Can Dostum, karakterleri iyi ya da kötüden uzak tamamen olduğu gibi yansıtıyor. Film, birbirinden farklı pek çok duyguyu art arda yaşatıyor ve izleyicinin ruhunu adeta alt üst ediyor. Can Dostum’da komedi ve dram çok ahenkli bir şekilde harmanlanıyor. Ve duygu sömürüsüne kaçmadan seyirciye empati kurdurulabilmeyi başarıyor.