Takı tasarım kursuna gittikten sonra Elif Barut’un hayatı değişti. Ünlü İtalyan markasına tasarım yapmakla işe başlayan Barut’un Beyazıt’taki atölyesinden çıkan ürünler, kadınların çay partilerinde doğrudan satışa sunuluyor. Çaylar içilip, börekler, kekler yenildikten sonra “parti”yi düzenleyen ev sahibi şık bir bavulla geliyor salonun ortasına. Bavulun içindekiler davetliler tarafından az çok biliniyor, merak edilen nelerin yeni olduğu. Söz konusu bavul açıldığında topluluktan çıkan beğeni seslerini gururla izleyen bir göz var. Yaklaşık sekiz yıl önce tasarlamaya başladığı ürünlerin beğenilmesi; ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu, dört dil bilen Elif Barut’u sadece rahatlatmakla kalmıyor, çiçeği burnunda şirketinin geleceği hakkında da umutlandırıyor aynı zamanda. Genellikle bu tür toplantılar ayda 5-6 kez yapılıyor. Ev sahipleri de Elif Barut’un gümüş takı markası Nili’nin kadrolu doğrudan satış elemanları. Hepsi birer tasarım ürünü olan bu takılar, ortalama 200 liradan satılıyor. Ev sahibi ise hasılatın yüzde 15’i ile yüzde 50 alışveriş yapma hakkına sahip.
İncik-Boncukçu Olduğumu Anneme Söylemeyin
Kadın günlerinde gümüş satarak bu işi bir doğrudan pazarlama zincirine çevirmek, Elif Barut’un tasarımcılığa başladığı ilk günlerde Belçikalı iki kadın müşterisinden esinlendiği bir yöntem. Ailesinin ‘kariyer projesi’ olarak Ankara ve Cezayir’de Amerikan, Fransız okullarında okutulan Elif Barut, ondan ünlü bir mimar olarak nam salması beklenirken kendini bu işin içinde bulmuş. İlk tasarladığı kolyeyi takıp bir davete gittiğinde ünlü bir İtalyan giyim markasının Türkiye genel müdürünün dikkatini çekmiş. “Ondan sonrası çorap söküğü gibi geldi. O yaz benim tasarladığım takılar, ‘made in İtaly’ etiketiyle Türkiye’deki mağazalarda satıldı” diye anlatıyor bu deneyimi.
Belçikalı Ortaklarını İhya Etti
Elif Barut’un tasarladığı gümüş takıları tanıtmaya başladığı ilk günlerde karşılarına internetten bir fırsat çıkmış. Barut ticari hayatını değiştiren detayı şöyle anlatıyor: “Belçikalı iki takı tasarımcısı kadın internetten bizi buldu. Evlerde partiler düzenleyip gümüş takılar satıyorlarmış. Güvenilir ve düşük maliyetle üretim yapacak şirketler arıyorlardı. Geldiler, Beyazıt’taki atölyemizi gördüler. Ayda 5 kilogramlık mal alacaklarını söylediler. Bize geldiklerinde doğrudan satış yapan altı elemanları vardı. Üç yılda bu sayı 60’a çıktı. İtalya’dan numune alıp bize yaptırıyorlardı. Haftada 12 parti halinde ayda 20 kilogram takı almaya başladılar.” Belçikalı kadınların ev partilerinde gümüş takı satmaları, Elif Barut’a da ilham kaynağı olmuş. Çünkü büyük kısmı Belçika’ya olmak üzere bir anda 400 bin euroluk ciroya ulaşınca bu sistemin tıkır tıkır işlediği fikri yerleşmeye başlamış. Şirketin adı duyulmaya başladıkça İstanbul Modern gibi mekanlarda da ürünleri sergilenir olmuş. Bu arada Belçika’daki ün İrlanda, İngiltere başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinden de müşteriler getirmeye başlamış.
İlk Parti Kendi Evinde
Türkiye’de de Belçika modelini uygulamaya karar veren Elif Barut, ortağı bu işe gönüllü olmayınca ayrılıp kendi şirketini kurarak araştırma yapmaya başlamış. İlk partiyi kendi evinde verdiğini söyleyen Barut, 2010’a girilen yılbaşı gecesinde İstanbul Hilton’daki uluslar arası kadınlar topluluğunun kermesinde satış yaptıklarını anlatıyor. Bu da olayın daha hızlı duyulmasını sağlamış. “Şu anda sekiz satıcıyla çalışıyorum. Bunun 100’lere çıkacağına inanıyorum. Kadınlar genellikle yüksek eğitim görmüş, bir şekilde ara verip kendi işlerini kurmak ve yarı zamanlı çalışmak isteyen bir profil oluşturuyor. Her satıcıyla ilk 10 partiye birlikte gidiyorum. Evlerinde yaptıkları satıştan yüzde 15 pay alıyorlar. Aynı zamanda istedikleri bir ürünü de yarı fiyatına alma hakkına sahipler” diyor Barut. Şirketin şu andaki cirosu aylık 30 bin lirayı buluyor. Bunun üçte ikisi evde yapılan partilerden Barut’a göre henüz altı ay önce başlayan bir sistemden böyle bir sonuç elde etmek işin potansiyelini gösteriyor.