Tüm sektörlerde olduğu gibi lojistik sektöründe de teknolojinin kullanımı esas olarak kabul ediliyor. Şirketler sektörel rekabetteki yerlerini ve kârlılıklarını korumak için her türlü aracı kullanıyorlar. Bu yarışta artık daha iyi verimlilik sağlamak ve daha iyi hizmet vermek en önemli unsurlar olarak kabul ediliyor. Şu anda lojistik sektörü e-ticaretten modaya, üretimden ileri teknolojiye kadar geniş bir yelpazede iş sektörlerini etkiliyor ve dünya çapında dört trilyon dolardan fazla değeri bulunan devasa bir pazar olarak varlığını sürdürüyor. Lojistik alanındaki planlama ve geliştirme sistemlerinde kullanılabilecek farklı yenilikler bulunuyor.
Otomasyon
Makinelerde operasyonel verimliliğin artırılmasına yönelik olarak veri odaklı yazılımlar kullanan otomasyon, paket etiketlemeden modern depo sınıflandırma sistemlerine kadar lojistik endüstrisi için çeşitli çözümler sunuyor. “Dünyanın en gelişmiş limanı” olarak adlandırılan Hollanda’nın Rotterdam Limanı bu teknolojinin benimsenmesinde bir lider olarak kabul ediliyor. Limanda tam otomatik konteyner terminallerine ek olarak üretimi ve taşıma performansını artırarak işçilik maliyetlerini azaltacak şekilde kargoların boşaltılmasını sağlayan bilgisayar programlı istifleme vinçleri kullanıyor. Wall Street Journal, otomasyonun Rotterdam limanının toplam üretkenliğinin %30 oranında artırılmasını sağladığını tahmin ediyor.
Robotics
Robotlar, otomatik makinelerden farklı olarak bir kerede birkaç işi yapabilmek üzere tasarlanıyorlar ve lojistik sektöründeki uygulamaları neredeyse sorunsuz bir şekilde yerine getirebiliyorlar. Bu özellikle çevrimiçi satışların hızlı bir şekilde büyümesini karşılamak için yüksek hız ve verimlilik gerektiren e-ticaret işlemleri için geçerli oluyor. Amazon’un 2012 yılında Kiva robotlarında bir tekel haline gelerek Bloomberg’in robot silahlanma yarışı olarak adlandırdığı süreçte çıtayı yükselttiği biliniyor. Tek tıklama ile siparişleri 15 dakikadan kısa bir sürede yerine getiren robotlar bu işi ortalama bir insanın 75 dakikada yapıyor olmasına bağlı olarak işletme giderlerini 20 oranında düşürebiliyor. Rekabet ortamında varlıklarını sürdürmek isteyen diğer şirketler de aynı modeli benimseyerek sektördeki yerlerini korumaya çalışıyor.
Giyilebilir Teknoloji
Giyilebilir teknolojinin çok yakında lojistik sektöründe kullanılması zorunlu bir standart haline geleceği öngörülüyor. Bu konudaki bir başarı öyküsü, giyilebilir teknolojinin hızını artırma ve depo sipariş toplama işlemlerinde insan hatasını azaltma yeteneğini test etmek için Bergen op Zoom’daki deposunda pilot bir proje yürüten Alman lojistik şirketi DHL’den geliyor. Pilot proje sonunda, Google Glass gibi akıllı gözlüklerin verimliliği %25 oranında artırmasının yanı sıra çalışan memnuniyet düzeyinin yükselmesine de katkıda bulunduğu tespit ediliyor.
Dronelar
Dronelar lojistik sektörü için, özellikle de yeni ekspres tüketici teslimat biçimlerini koordine etmede öngörülen yetenekleri bakımından, birçok umut verici uygulamaya sahip bulunuyor. Dronelar, hem yoğun şehirlere hem de araçla ulaşımın daha uzun ve zor olabildiği kırsal alanlara ürün teslim hizmetlerini doğrudan etkileme potansiyeline sahip bulunuyor. Küresel şirketlerin yanı sıra yeni kurulan şirketlerin de kendilerini bu büyüyen teknolojinin ilk uygulayıcı olarak görme konusundaki istekleri kolaylıkla fark edilebiliyor. Hemen bir örnekle, ne demek istediğimizi açıklayalım. UPS’in Afrika’daki teslimatları için bir tıbbi done dağıtım kuruluşu olan Zipline ile ortalık kurdu ve bu girişim Techcrunch tarafından gelecekteki ticari girişimciler üzerinde etkili olacak bir adım olarak tanımlanıyor.
Kendi Kendini Süren Araçlar
Lojistik şirketlerinin kendi kendini süren araç teknolojilerinin erken benimsenmesinde birçok faktörün etkili olduğu biliniyor. Kendi kendini süren araçlar kontrol edilebilir test ortamlarında deneniyor ve maliyetler üzerinde fark edilir bir avantaj elde edilmesini sağlıyor. Birçok lojistik operasyonda forkliftler yerine sürücüsüz küçük araçlar tercih ediliyor.
Bulut Bilişim Teknolojisi
Bulut bilişim uygulamaları, lojistik endüstrisi için gözle görülür verimlilik ve esneklik seçeneklerini sağlama potansiyeline sahip bulunuyor ve trilyon dolarlık Silikon Vadisi girişimcilerinden Flexport bu harekete liderlik ediyor. Internet çağını yakalayan nakliye şirketi olarak adlandırılan Flexport, kullanıcı dostu, çevrimiçi bir gösterge panosunda geleneksel olarak gizlenmeyen ve sayısallaştırılmamış global nakliyat işlemlerini erişilebilir hale getiriyor.
Nesnelerin İnterneti
Nesnelerin interneti fiziksel ögelerin internet özellikli cihazlara ve sistemlere bağlanmasını mümkün kılıyor. Günümüzde lojistik teknolojisi tedarik zincirinde kalite kontrolünü izleyen sıcaklık ve nem sensörlerini kullanmaktan bir paketin ne zaman kurcalandığını tespit edebilen IoT teknolojilerini denemeye kadar farklı şekillerde nesnelerin internetinden yararlanıyorlar. Cisco tarafından yayınlanan bir raporda ise 2020 yılına kadar 50 milyardan fazla nesnenin internete bağlanacağı ve bunun lojistik sektörü için 1.9 trilyon dolarlık bir pazar fırsatı sunacağı bilgisi yer alıyor.
Bu yedi teknoloji küresel lojistik endüstrisindeki rollerini ortaya koymaya devam ettikçe, üretimden depolamaya tedarik zincirinden teslimata kadar önceden tahmin edemediğimiz optimizasyon seviyeleri ile karşılaşmamız muhtemel görünüyor. Ortaya çıkan bu yeniliklerin bazılarının gerçek etkisi hala bilinmemekle birlikte bu değişimin şirketlere büyük faydalar sağlayacağı düşünülüyor.
BMW Almanya’da Lojistik Alanındaki Yenilikçiliği İle BVL Ödülünü Almaya Hak Kazandı
BMW Alman Lojistik Derneği BVL tarafından verilen Alman Lojistik Ödülünü Ekim ayı sonunda aldı. Dünyaca ünlü otomobil üreticisi marka; endüstri 4.0 teknolojisi, yapay zeka ve Almanya’daki BMW tesislerinde üretimi desteklemek için otonom taşıma sistemlerini kullanan Logistics Next projeleri için ödüle layık görüldü. BMW Logistics Next’in odağının özerklik, şeffaflık, ağ oluşturma ve iş birliği prensipleri tarafından yönetilen bir uçtan bir uca tedarik zinciri için lojistik robotlarının kullanımı ve dijitalizasyon olduğu açıklandı. Bu uygulamalar açık sistemler tarafından kontrol edilmesinin yanı sıra BMW’nin Dingolfing, Leipzig, Regensburg ve Münih fabrikalarında standardize edilmiş bulunuyor.
Örneğin markanın Leipzig’deki tesisinde, otomobil üreticisi yarı otomatik römorkları park yerinden boşaltma istasyonuna getirmek için AutoTrailer adında özerk bir taşıma sistemi kullanıyor. AutoTrailer 30 tona kadar yük taşıyabiliyor. Tesisin dış alanlarında ise ek kılavuzlara ya da işaretlere gerek duymadan lazerle hareket edebiliyor. Sensörler ve kameralar ortamın 360 derecelik görüşünü sağlıyor. Ayrıca 3D kameralar ve yapay zeka ile küçük yüklerin tespit edilmesi için Leipzig’de Sortbot özelliği kullanılıyor. Bir kez tespit edildiğinde robot optimum kavrama noktasını buluyor ve kapları emme kıskaçları kullanarak bir palet üzerinde istifleyebiliyor. Böylece robot çalışanları yorucu ve tekrarlayıcı işler yapmaktan kurtarmış oluyor. Dingolfing’deki BMW tesisinde ise 25 tona kadar yük taşıyan başka bir özerk sistem kullanılabiliyor.
Bmw Group 2015 yılında hadde konteynırlarını fabrika üretim salonlarındaki lojistik alanlardan taşımak için ilk kendi kendini süren akıllı taşıma robotlarını geliştirmek için gücünü Fraunhofer Institute IML ile birleştirmişti. Otomobil üreticisine göre, ikinci nesil şu anda Regensburg fabrikasında çalışıyor. Bu robotla bir tona kadar ağırlığa sahip rulo konteynırlar taşınıyor ve bunları bağımsız bir şekilde taşıyarak ideal rotayı bağımsız bir şekilde hesaplıyor.